Page 4 - ebulten
P. 4
AYAKKABI BOYACISI
Yağmur yağmış, çimenler ıslak,
çimenlere basmadan taş döşeli
yoldan hızla okula doğru yürüyo-
rum. Ağaçların altından geçerken
yapraklara birikmiş su damlacık-
ları rüzgârın sallaması ile yüzüme
düşüyor. Kapıdan Kolej Sokağı’na
girdiğimde, koridorda bir kaç gö-
revli dışında hiç öğrenci yok. An-
laşılan okula en erken gelen be-
nim. Bizim sınıfın olduğu koridora
döndüğümde onu gördüm. Elinde
simit ilk sınıfın önünde durmuş,
dalgın dalgın kapıdan içeri bakı-
yordu, adımları girmek ve girme-
mek arasında karar verememiş
gibiydi. Sonra usul adımlarla içeri
girdi. Bir eliyle sıraları tutarken,
tereddüttü hala devam ediyordu.
Cesaretini toplayıp ikinci sıraya
oturdu. İçten içe bir şeylerin yüreğini burktuğu belliydi. Simidi küçük küçük koparıp sol avucunda topladı. Hiçbir kalıba sığmayacak
ve hiçbir sözle anlatılmayacak kadar derin duygularla dolu gibiydi. Tarifsiz bir keder hissediliyordu bu davranışında, görmek isteyip de
göremediği, duymak isteyip de duyamadığı sesleri duyuyordu sanki. Sonra endişesi dağıldı, yüzü aydınlandı, kocaman bir gülümseme
suratına yerleşti. Hasret dolu bir ayrılığın kavuşmasıydı belki de bu sıralar. Birden; biri dürtmüş gibi hızla sıradan kalktı. Öylece duran
beni gördü. Ağzında bir parça simit bile olmamasına rağmen yutkundu. Bir şeyler demek istedi ya da ben öyle zannettim. Usul usul
adımlarla süzülüp, koridorun sonundaki boya sandığının başına gitti.
Sınıfa doğru yürüdüm. Pencere tarafındaki sırama oturdum. Camdan dışarı kaydı bakışlarım. İki serçe yerdeki su birikintisinde oynu-
yorlardı. Öylesine dalgın dalgın bakarken, ayakkabı boyacısının hali aklıma takıldı... Lise son sınıftaydım. Boyacının okuldaki varlığını
bilmeme rağmen bunca yıl çokta dikkatimi çekmemişti. Nasıl bir hayatın onu buraya getirdiğini ne zamandan beri okulda ayakkabı
boyadığını merak ediyordum. Neydi o kısacık zamanda onu hem hüzünlendirip hem de mutlu eden şey?
O gün hiçbir derse kendimi tam anlamıyla veremedim. Her teneffüste uzaktan onu seyrettim. Özene bezene işini yapmaya devam
ediyordu. İç huzursuzluğumu dağıtmak için arkadaşlarla biraz masa tenisi oynadım. Yok. Aklım boyacıdaydı, bu tuhaf durumu öğ-
renmeliydim. Gizemli, asil duruşunda muhakkak değerli, anlamlı ve derin bir şeyler olduğunu sezinliyordum. Öğle teneffüsünde ya-
ratmaya çalıştığım fırsat kendiliğinden geldi. Son dersimiz edebiyattı. Müdür yardımcısı sınıfa geldi, öğretmenimizin işi çıktığını, derse
giremeyeceğini eğer istersek kütüphanede ders çalışabileceğimizi söyledi. Müdür yardımcısından izin istedim sonra boyacıya doğru
yavaş yavaş yürüdüm. Kafasını kaldırdı bir an göz göze geldik. Başını mahcup bir şekilde öne eğdi. Hasır tabureye oturdum, ayağımı
boya sandığına koydum. Selam verdim, selamımı aldı. Bir yerden lafa girmem lazımdı. Kaç yıldır bu işi yapıyorsunuz diye sordum Bir
süre sustu. Dikkatlice kutuların kapaklarını açtı. Ayakkabıma uygun boyayı buldu. Önce ayakkabının tozunu aldı. Bir an bile dikkatini
dağıtmadan ağır ağır konuşmaya başladı. Uzun yıllar oldu. 60 yıldan fazladır herhalde dedi. Hayat öykünüzü dinlemeyi çok isterim ama